Süleyman: 'Rabbim! Beni bağışla, bana benden
sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver;
Sen şüphesiz, daima bağışta bulunansın' dedi.
Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle
kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık
yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı
diğer yaratıkları onun emrine verdik.
SAD (35-38)
Gece nemli ve bir hayli sıcaktı bir türlü uyku tutmuyordu. Haziran ayının başı ve Nil’in sebep olduğu nem, ne beklenirdi ki böyle bir geceden. Nerdeyse iki ay olacaktı geleli bu Firavunların, Sultanların iklimine. Şimdi buranın Sultanı olmuştu” bu nasıl bir nimettir Allah Allah ben bir köle idim Yusuf gibi, nereden nereye“ diye söylenerek yatağından doğruldu. “Sultan Süleyman’ın Vezir-i Azamı olmak kime nasip olur ki bu koskocaman dünyada.” Pencereden Nil’i seyretti “nelere şahit oldun ey koca Nil ey, ne firavunlar ne sultanlar gördün “ Birkaç yıl önce bu sarayda Memluk sultanı oturuyordu şimdi ise “ben Pargalı küçük köle”. Karısı Hatice aklına geldi, -Sultanın kız kardeşi – daha evleneli altı ay olmuştu. Aklı çok karışıktı, Sultan Süleyman onu Mısır’a uğurlarken Adalara kadar gelmişti. Bu hareket pek olağan bir şey değildi. Daha doğrusu daha önce hiç olmayan bir şeydi. Sultanın sevgisinden şüphesi yoktu on yıldır dostluğu vardı, bu dostluktan da öte bir şeydi.”Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez kardeşim diyor bana bir de kız kardeşiyle evlendirdi. Aklım değil duygularım karışık benim anlıyorum, bu Türkler nasıl insanlar böyle bu nasıl bir güven duygusu böyle nasıl bir Allah’a tevekkül bu, ben bir Sultan olsaydım bir köleden devşirmeye bu kadar makam, mevki verimiydim. Hayır, asla vermezdim”. Sonra tekrar yatağına uzandı.
Altı yaşındayken Türk korsanları kaçırmıştı onu bir balıkçı köyünden. Güzel bir yerdi Parga balıkçılık yaparlardı. “Eskiden İtalyanca rüyalar görüyordum son zamanlarda azalmaya başladı. İtalyan olduğumu unutmuyorum ama tam da Müslüman bir Türk gibide düşünemiyorum. Neden?” Manisa’da bir dul bir hanıma satılmıştı. “Hanımanne çok iyi idi gerçek anam gibi severdi beni.” En güzel şekilde yetiştirildi. Çok zeki ve uyanık olduğu için her yerde sivrilirdi. “ O gün o tesadüf olmaydı Sultan’la karşılaşamayacaktım. Buna Müslümanlar kader der fazla kurcalamazlar ama ben diyemiyorum işte ne yapayım elimde değil. Ama bende Müslüman’ım Elhamdülillah, neden acaba hep bir şüphe var beynimi kemirip duran? ” Bir gün evin bahçesinde kemançe çalarken Şehzade Süleyman duyuyor ve bunu çalanı tanımak istiyor. Sık sık sarayına çağırmaya başlıyor İbrahim’i, aralarında büyük bir dostluk oluşuyor. Hanımanne fazla tutmuyor onu azad ediyor ve bundan sonrada Şehzadeden hiç ayrılmıyor.
Yetenekli, zeki ve eğitimli olan İbrahim, Osmanlı tarihinde, benzeri görülmemiş bir iltifata mazhar oluyor. Pek çok ilim adamının yetiştiği ve önemli görevlerin kendini kanıtlayanlara verildiği bir imparatorlukta, birtakım üstün özelliklerin, İbrahim’in yükseldiği konuma gelmek için yeterli olmayacağı da apaçık ortadaydı. İbrahim’in yükselişinde, Sultan Süleyman’a olan yakınlığı, belki en önemli bir unsurdu. İçoğlanlarının kendilerine ait daireleri olduğu halde, İbrahim padişahın en yakın dostu hatta kardeş gibi oldukları için, efendisinin dairelerinde uyurdu ve yemeklerini birlikte yerdi.
“ Sultanın erkek kardeşi yoktu belkide bunun için bana bu kadar iltifat ediyor. Gerçi kardeşi olsaydı yaşatırımıydı bilinmez ama babası Selim kaç kardeşini boğdurtmuştu. Evet, bu daha akıllıca hem kardeşiyim hem tahta ortak değilim ve en önemlisi yaşıyorum. “
İbrahim in, birdenbire Has odabaşlığından Veziriazamlığa yükselişi, Sultan’ın gözündeki değerini belli ediyorsa da, kız kardeşi Hatice Sultan ile evlendirerek damadı yapması, daha da ilgi çekmişti. İbrahim in düğünü, veziriazamlık makamına yükselişinden birkaç ay sonra oldu. Bu düğün, çok büyük bir debdebe içinde geçti. Düğün şenlikleri, Sultan’ın, İbrahim için Atmeydanı’nda yaptırmış olduğu sarayın önünde yapıldı. Düğüne Sultan’da teşrif etmişti. Sultan İbrahim’e “Şehzadelerimin sünnet düğününün mü, yoksa kız kardeşimle düğününün mü daha görkemli “ diye sorar. Bunun üzerine İbrahim “benim düğünüm gibi şimdiye kadar olmamış ve olmayacaktır” yanıtını verince Sultan, bu yanıt karşısında şaşırarak, nedenini sorar, İbrahim “sizin düğününüzde benim düğünümdeki kadar büyük bir davetli yoktur: Benim düğünüm, zamanımızın Süleyman’ı olan Mekke ve Medine Padişahı’nın huzuruyla müşerref olmuştur” . O günleri düşünerek uyudu.
Yakın bir zaman sonra İstanbul’a dönecekti. Kim bilir başına daha neler gelecekti Pargalı İbrahim’in bu yaşında yaşadıklarına bakılırsa önündeki hayat şimdiye kadar yaşadıklarından daha hareketli olacağı kesindi.
Dü İbrahim âmed bedeyr-i cihan; Yeki put-şiken şüt, yeki put-nişan”
Figani
(İki İbrahim geldi dünyaya; biri putları yıktı, biri putlar dikti)
Hayri Rizevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder